Tarihte Yapılmış En İlginç 5 Deney…
İnsan psikolojisini anlamak, insanların en çok önem verdiği konulardan biri belki de. ancak bazıları hiç unutulmayacak veriler sundu ve çok tartışıldı…
İnsan beynini anlamak üzere geçmişten günümüze birçok deney gerçekleştirildi Tarih boyunca insan psikolojisini anlamak adına birçok farklı deney yapıldı.Farklı konulardaki farklı deneyler, bugün psikolojideki temel öğretileri de bizlere sunmuş oldu. İşte ilginç 5 deney;
Milgram Deneyi:
Stanley Milgram’in 1961’de yaptığı bu oldukça korkunç deney insanların otoriteye ne kadar boyun eğdini kanıtladı. İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi askerlerinin işledikleri insanlık suçları sonucunda Milgram, bu insanların neden bu kadar kolay bir şekilde insanları öldürebildiğini incelemek istedi.
Bir odaya alınan deneklere, yan odada, göremedikleri bir yerde birinin olduğu söylendi. Odada denek ile birlikte bulunan önlüklü kişiler, yan odadaki kişiye soru soracaklarını ve her yanlış sorada deneğin ona elektrik vermesi gerektiğini söylediler. Diğer odadaki kişi aslında bir oyuncuydu ve her elektrik verildiğinde acı çekermiş gibi bağırdı ve haykırdı. ‘Araştırmacılar’ şaşkınlık içindeki denek elektrik verdikçe ona daha yüksek voltaj vermesi gerektiğini söylüyordu. Katılımcılardan %65’i en yüksek voltaj olan 450 volta kadar çıktı.
Araştırma sonucunda en basit bireylerin bile otorite karşısında boyun eğdiği, bir başka insanı öldürmeye kadar gidebileceği ortaya çıktı.
Stanford Hapishane Deneyi:
Stanford hapishane deneyi, psikoloji profesörü Philip Zimbardo’nun tedirginlik verici deneylerinden biriydi. 1971 yılında Stanford Üniversitesi’nde yapılan deneyde, tamamen rastgele seçilen öğrencilerden bir kısmına gardiyan bir kısmına ise tutuklu olacakları söylendi.
Kostümler, tutuklulara verilen rakamlar, eşyalarının ellerinden alınmasına kadar her şey gerçeğe uygun hazırlanmıştı. Deneyin başlamasından saatler sonra, gardiyan olarak belirlenen öğrenciler ‘tutukluları’ taciz etmeye, onlara saçma işler vererek ezmeye başlamıştı bile. Birkaç gün içinde her iki grupta da öğrenciler duygusal olarak çökünce Zimbardo deneyi durdurmak zorunda kaldı.
Bireyin ona yüklenen role nasıl uyum sağladığını ve verilen otoriteyi kötüye kullanma eğiliminin ciddiyetini kanıtlamış oldu.Harry Harlow, 1960’lı yılların başında bir çocuğun gelişiminde anne sevgisinin önemini araştırmak istedi.
Çaresizlik Kafesi Deneyi:
Yeni doğan maymunları 6 ile 12 saatlik süre içinde annesinden ayıran Harry Harlow, bir gruba sert demirden yapılmış bir bakıcı anne verirken diğer grua ahşap ve yumuşak bezle sarılı bir bakıcı anne model verdi. İlk deneyde maymunlara annelerini seçme imkanı tanındı.
Maymunlar her iki anneden de besin alabiliyorlardı. Bu noktada maymunlar yine de daha çok sıcak vakit geçirebildikleri ahşap ve bez anneyi tercih etti.
İkinci deneyde ise, maymunların anneleri seçme şansı yoktu. Annesiyle daha çok sarılarak, daha sıcak anlar geçiren maymun grubu daha mutlu büyüyordu.
Üçüncü Dalga Deneyi:
Psikolog Milgram tarafında yapılan deneye benzer bir konuda yürütülen bu çalışma,1967 yılında gerçekleştirilen, üçüncü dalga deneyi idi. Deney, demokratik toplumlarda dahi faşizmin çekiciliğinin toplumun içine sızıp sızamayacağını araştırmak üzere tasarlandı.
Bunun için, deneyi yapanlar bir lise içinde bazı öğrencileri kullanarak onların prestijli bir gruba ait olduklarını düşündükleri bir sistem oluşturdu. Öğrenciler giderek artan bir öğrenme motivasyonu gösterdiler, ama çok daha ötesinde ve endişe verici bir şekilde, aynı sınıftan olmayan kişilere karşı dışlama ve hor görme gibi son derece kötü niyetli bir takım davranışları gösterme konusunda giderek daha istekli hale geldiler.
Çok daha korkuncu ise, bu davranış son derece istekli bir şekilde, sınıf dışında da devam ettirdiler. Sadece 4 gün sonra, deney kontrol dışına çıkacağı düşünülerek, durduruldu.
Küçük Albert Deneyi:
1920’de John Watson ve Rosalie Rayner tarafından yapılan ve büyük tartışmaya sebep olan bu deney Johns Hopkins Üniversitesi’nde gerçekleştirildi.
1 yaşındaki bebek Albert, bir odanın ortasında yer alan masanın üzerine kondu. Beyaz bir laboratuvar faresi Albert’in yanına kondu ve fareyle oynamasına izin verildi. Bu noktada araştırmacılar, Albert fareye her dokunduğunda çelik bir boruya çekiçle vurarak yüksek bir ses çıkardı. Albert bu yüksek çınlamadan korkuyor ve çığıklar atıyordu.
Sonrasında ise Albert yanına getirilen tüm tüylü hayvanlardan herhangi bir ses duymasa da, korkmaya ve gördüğü anda ağlamaya başladı. Bebek yüksek sesi, tüylü hayvanlarla bağdaştırmıştı.