Ece Ajandalarının Aşk Dolu Hikayesi
Defter, ajanda veya kalem gibi kırtasiye ürünleriyle kiminin ayrı bir ilişkisi vardır. Hiç kullanmayacak olsa bile ona sahip olmak ister, saklar, biriktirir.
M. Sadık Kâğıtçı’nın 1892’de Beyazıt’ta Afitap mağazasını açmasıyla başlayan bir ailenin hikâyesi de benzer bir tutkuyla şekillenmiş. Bu, bugün ailenin üçüncü kuşağı tarafından yönetilen Ece Ajandası’nın hikâyesi aynı zamanda. Sadık Bey 1910 yılında sadece kırtasiye ürünleri satmaktan vazgeçip, aynı zamanda kendi ajandasını üretmeye başlar. Aradan geçen onca yıla rağmen Türkiye‘de “Ajanda,” deyince hemen akla gelen marka haline gelen Ece, şimdi farklı boyutlarda çeşit çeşit not defterleriyle piyasada hala varlığını sürdürüyor.
Ece ismine gelinse ise Sadık Bey şöyle anlatıyor;
Ece ismi, bizim için gizli kalmış bir yara gibidir. Dedenin üçü kız olmak üzere beş tane çocuğu var. Erkek çocuklardan en büyüğü, yani Ahmet Dayı, pilot olmayı çok istiyor ve pilot olmak için Romanya’ya gidiyor. Ece isminde güzel bir kıza âşık oluyor. Ama o kızla birlikte olamıyor, ayrı düşüyorlar. Ahmet Dayı bu aşkından dolayı İran’a gidiyor ve kayboluyor. Kendisinden bir daha haber alınamıyor. ‘Ece’ ismi de oradan geliyor; bizim ‘Ece’miz Ahmet Dayı’nın aşkıdır. Bu hikâye gizli kalmıştır. Hatta bunu kamufle etmek için, Atatürk’ün ilk dünya güzellik kraliçemiz Keriman Halis’e verdiği ‘Ece’ unvanından dolayı bu ismin konulduğu söylenmiş hep. Bu hatırayı kendi içimizde daha fazla saklamanın artık bir anlamı olmadığını düşündük. Bu yüzden de bu defterlere ‘aşkın defterleri’ diyoruz.”