Truman Show’dan Disneyland’a varan Gerçekten Daha Gerçek jean Baudrillard’ın Simülasyon Kuramı
Hiper-gerçeklik kavramını ortaya atan jean Baudrillard’a göre artık her kavram televizyonlardan ve kitle iletişim araçlarından gelmekte, insanlar teknolojinin onlara sağladığı bu rahatlık sayesinde herhangi bir şeyi derinlemesine düşünememekte ve bu kitle iletişim araçları kendilerine yüklenen aracı olma konumundan çıkıp bağımsız bir kendilik halini dönüşmektedir.
Baudrillard’a göre, artık her kavram televizyonlardan akmakta, insanlar teknolojinin onlara sağladığı bu rahatlık sayesinde herhangi bir şeyi derinlemesine düşünememektedir ve iletişimi sağlamak adına yaratılan cansız kitle iletişim araçları kendilerine yüklenen işlevden, yani aracı olma konumundan çıkıp bağımsız bir kendilik haline gelmiştir. Birey ise bu durumu çaresizlik içinde izlemektedir; her şeyin farkındadır, fakat rahatlığından da taviz vermek istememektedir.
Bu yönlendirme içinde pasifize olan birey ise bu durumu her şeyin farkında olarak çaresizlik içinde izlemekte; ama olanları değiştirmek adına harekete geçici hiçbir adımda bulunmamaktadır. Bu teoriye göre birey televizyonda yayınlanan iç savaş görüntülerini , herhangi bir peçete reklamıyla aynı duyarsızlıkla izlemektedir. Televizyonunu kapatan birey hayatına kaldığı yerden devam eder, televizyondaki savaş onun için bitmiştir; ama savaş gerçeklikte varlığını sürdürmektedir. Baudrillard için bireyin içinde yaşadığı bu evren simülasyon evrenidir. Bu evrende her şey sanal görüntülerden ibarettir ve birey bu simülarkların içine hapsolmuştur.
Ayrıca Baudrillard, hiper-gerçeklik kavramını, gerçeğin herhangi bir kökenden yoksun olarak modeller aracılığıyla yeniden üretilmesi olarak açıklıyor. Dijital mecraların iletişimde ağırlık kazanması ile televizyon ve sonrasında çıkan teknolojik ürünlerin başka bir gerçekliği işaret ettiğini söylüyor.

Truman Show’dan Disneyland’a Varan Gerçekten Daha Gerçek Jean Baudrillard’ın Simülasyon Kuramı
Baudrillard yaşadığımız dünyanın ve onun getirdiği kültürün yapay olduğunu iddia etmemektedir; çünkü içinde bulunduğumuz dünya bizim gerçekle sanal arasındaki bağı yitirmemize neden olmuş ve biz neyin yapay neyin doğal olduğunu anlayamayacak seviyeye gelmişizdir. Örneğin; televizyonda gördüğümüz reklamlar bize neye ihtiyacımız olduğunu anlatırken arzularımızı ve tutkularımızı bizim için belirlemekte ve bireyi tümüyle pasifleştirmektedir. Teknolojinin yarattığı sanal gerçeklikler cebimize kadar girmiştir ve duygusal ilişkilerimiz dahil her tür yaşam biçimimiz bu sanal düzlem üzerinden şekillenmektedir. Partner eşleşmelerinin bile algoritmalar tarafından belirlendiği bu düzlemin yarattığı hipergerçeklik gerçekten ürkütücüdür.
Konuyu çok iyi anlatan bir referans video ise aşağıda yeralıyor.