’’Yangından Mal Kaçırmak’’ Deyimi Bakın Nereden Geliyor?
Yangından mal kaçırır gibi”, Osmanlı döneminde kalma bir deyim. Osmanlı Devleti sosyal yapısı içinde genelde evler birbirine çok yakın, adeta bitişik şekilde inşa ediliyordu ve bu evlerin büyük bir kısmı ahşaptan inşa edilmişti.
En fazla iki katlı olacak şekilde inşa edilen evlerin alt katı beton-taştan ibaret olurken üst katlar istisnalar dışında ahşap yapılıyordu. Evlerin bitişik olmasıyla alakalı dersine girdiğim bir akademisyen “evler birbirine o derece yakındı ki karşı evin penceresinden farz-ı muhal sizin içinde bulunduğunuz evin penceresine yemek dahi uzatılabilirdi” anekdotunu paylaşmıştı.
Evler hem ahşap, hem de bu kadar birbirine yakın olunca, bunun yaratmış olduğu en dezavantajlı durum da olası yangınlarda kendini gösteriyordu. Çıkan yangın biraz kuvvetlenecek gibi olursa, önünü almak mümkün değildi.
Alevler çok kısa süre içerisinde bir evden diğer eve çok çabuk sıçrayabiliyordu. Osmanlı tarihiyle alakalı bu konuda çalışma yapanlar, Osmanlı’da depremden çok yangından aşırı derecede korkulduğuna defaatle vurgu yaparlardı fakat yangın çıktı mı gerçekten de önü alınamıyordu.
İşte “yangından mal kaçırmak” deyimi de böyle bir ortamda dile yerleşmişti. kaderciliğin zirve yaptığı bu coğrafyada tulumbacılık/itfaiyecilik faaliyetlerine dair en küçük bir gelişmenin 19. yüzyıla kadar kendini göstermemesi yüzünden, çıkan yangınlarda alevleri söndürmek mümkün olmuyordu ve insanlar son çare olarak yangından daha fazla zarar görmeden mallarını kaçırmaya çalışıyordu. Bu deyimde bu şekilde sözlü geleneğimizdeki yerini almış oldu.